Kur’an-ı Kerim’den Dersler
Aslında her insanın birinci meselesi, “Cennete layık şekilde yaşayıp ölmek” olmalıdır. Bilhassa Müslümanların gece gündüz düşünmesi gereken mesele bu olmalıdır. Âl-i İmran Sûresi’nin 102. âyet-i kerimesi bize bu hakikati hatırlatmaktadır. Bu âyet-i kerimeye meâlen bakalım:
“Ey mü’minler! Layık olduğu vech üzere ittika ile Allah’a ittika edin. Yani, şirkten, meâsîden ve mâsivadan ictinab edin ve ancak mü’min ve Müslüman olduğunuz halde vefat edin. Ölünceye kadar ve ölüm anında yalnız İslâm dini üzere sebat edin, başka bir halet üzere bulunmayın ki; ebedî selamet ve saadete nâil olasınız.”
Bu meâli iktibas ettiğimiz “İ’câzü’l-Kur’an” isimli eserde, bu âyet-i kerimenin tefsiri de yapılmış. O tefsir kısmından bazı bölümleri iktibas edeceğiz. Buyrun birlikte okuyalım:
“(…) Dikkat edilirse, âyet-i kerimede mü’minlere hitap ediliyor ve ehl-i imana Müslüman olarak ölmeleri emrediliyor. Yani, sadece kelime-i tevhid ve kelime-i şehadeti söylemek suretiyle mü’min olarak ölmek kâfi değildir. Âyet-i kerime, ‘hem mü’min hem de Müslüman olarak’ ölmemizi emrediyor. Zira, mü’min; Hazret-i Muhammed (asm)’a indirilen ahkâmın tümünü birden kalben tasdik edip dil ile ikrar eden kimsedir. Müslüman ise ahkâm-ı İlâhiyyenin ilmî, amelî ve edebî alanlarda icrâ ve tatbikine taraftar olan kimsedir. Âyet-i kerimede geçen ‘Müslimûne’ ‘Müslümanlar’ ta’birinden murad budur.
“Demek, ehl-i necat olmak için sadece iman etmek kâfi değildir. Ahkâm-ı İlâhiyyenin icra ve tatbikine taraftar olmak da şarttır.” (İ’cazü’l-Kur’an, s. 59)
Bu eserde, Bediüzzaman Hazretleri’nin eserlerinden konu ile ilgili iktibaslar da yapılmıştır. Şöyle ki:
“Bediüzzaman Hazretleri îmân ve İslâm’ı şöyle tarif etmektedir:
“Ulemâ-i İslâm ortasında ‘İslâm’ ve ‘imân’ın farkları çok medar-ı bahsolmuş. Bir kısmı, ‘ikisi birdir’, diğer kısmı ‘ikisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:
“İslâmiyet, iltizamdır; îmân, iz’andır. Ta’bir-i diğerle: İslâmiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyâddır; îman ise hakka kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizler gördüm ki, ahkâm-ı Kur’aniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek, o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamiyle İslâmiyyete mazhardı; ‘Dinsiz bir Müslüman’ denirdi. Şimdi bazı mü’minleri gördüm ki; ahkâm-ı Kur’aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; ‘Gayr-ı Müslim bir mü’min’ ta’birine mazhar oluyorlar.
“Acaba, İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
“Elcevap: Îmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz îman da medar-ı necat olamaz.” (Mektubat, Dokuzuncu Mektup, s. 34)
Şu anda bütün Müslümanlar zihinlerini bu mesele üzerine teksif etmelidirler. Zira İslâm’ın azılı düşmanı olan zındıka komitesi yaklaşık 150 yıldır bütün mesailerini bu konuya hasretmiş durumdadır. Bunun için trilyonlarca dolar ya da Avro, ya da her ne ise paralar harcıyorlar. Müslümanların inançlarını bozmak için adamlar yetiştiriyorlar. Filmler, dizi filmleri çeviriyorlar. Tiyatro oyunları hazırlıyorlar. Şarkı, türkü, aranjman, pop müziği sözleri yazdırıp bestelerini yapıyorlar. Moda festivalleri düzenliyorlar, bilhassa kadın kıyafetlerinde cinselliğin ön plana çıkması için çalışıyorlar. Bunun için yüzlerce sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf vs. kuruyorlar. Bütün bu kültürel dezenformasyondan etkilenmemek mümkün mü? Ne hazin ki, eğitim sistemi ve ülkemizdeki medya ve sosyal medya, film ve tiyatro sektörü de bu bozulmaya çanak tutmakta, inanç ve kültür tahribatını engelleyememektedir.
İşte bu bakımdan Müslümanlar olarak 1400 küsur senenin en tehlikeli atmosferine girmiş bulunmaktayız. Günümüzde imanla kabre girmek çok çok zorlaşmıştır. Kişi mü’min olsa bile müslim olarak kalamamaktadır. Miras, zekât, cihat, tesettür, kadınların evde oturması, evlilik, boşanma, ticaret hukuku, faizin haramiyeti, devlet idaresi ile ilgili meseleler, elhasıl yüzlerce temel konuda Müslümanların inancı sakat hale gelmiştir. Peki ne olacak? Olacağı şu: Nasıl imansız İslamiyet medar-ı necat değilse, İslamiyetsiz iman da medar-ı necat değildir. Yani ikisi de cenneti hak etmiyor. En iyi oturup derdimize yanalım ve ağlayalım. Ölmeden önce “cennetlik” hale gelmeye çalışalım…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.